6 Temmuz 2010 Salı

Para Üstü - Sakız

Çocukluk çağıydı sanıyorum, flu hatıralarım beni yanıltmıyorsa...

''Son barikat'' duymuştum bir yerlerden.

E insan tabiatının mayasıdır merak. Sorduk ettik, neydi bu son barikat?

O gün bugündür de son barikattan anladığım ilk ve en önemli olgu endüstriyel futbol karşıtlığı.

Sonradan anladım ki Beşiktaşla yatıp Beşiktaşla kalktığımız için sadece 'endüstriyel futbol' olarak daralıyor çember, endüstriyelleşip değerlerini yitirmeye, bizi biz yapan o güzellikleri unutmaya karşı bir son barikat.

Büyüyüp aklımız da erdikçe sevmeye başladım iyiden iyiye, son barikatı şiar edinen dostları, büyükleri...

Dahası da var, kısmet oldu gözünü sevdiğimin kapalısından Beşiktaş ile buluşmak, hasretliği gidermek. Oradan 'Optik Barikatı' pankartını görmek ayrı bir hazdı.

Derken dünya artık bize ayak uyduramamaya, işler bizim yüreklerimizde canlandırdığımıza nazaran terso gitmeye başladı. Bizim güzel çocukların gönül verdiği mahallenin güzel ablalarının yerini sinema ve klip yıldızları, iki büyük taştan kale kurarak yaptığımız mahalle maçlarının yerini bilgisayar oyunları almıştı. Üstelik o yapay dünyada spekteküler hareketler yaptığımız isimleri arzular olduk şanlı Beşiktaş forması altında.

Para üstünü sakızla ödeyen bakkal amcalarımızın yerini alan süpermarketler de cabasıydı üstelik. İnsanların cebine, cüzdanına kadar yansıyan zihniyet buradan başlamıştı. Çocukluğumuzda beyaz bir atlet üzerine suluboyayla BEKO yazıp sol üste, kalbin üstüne diktiğimiz Beşiktaş arması bizim için bir kutsal forma oluveriyordu velâkin, şimdi Beşiktaş forması 88, sırta isim yazdırırsan 103 lira...

Üstelik yazdırılan isim alışık olmadığımız usulden bir dünya yıldızı, Quaresma...

Oysa son barikat ödün vermemeli şiarından. Özellikle halka açık şirket olduğumuzdan beri içine istemesek de girdiğimiz bu endüstriyellikten bari biz, taraftar soyutlayalım kendimizi.

İmkansız diyenler olacaktır elbet. Kulübe katkı yapmak adına bu çarkı döndürmemiz gerektiğini söyleyen çıkacaktır.

Eyvallah, ona ben de kefilim. Bu çarkı döndürelim.

Büyüklerimiz bizlerden iyi bilirler, ''Beşiktaş için bir kibrit de siz çakın.'' dendiği günlerde nasıl kendimizden kaybetmeden döndürdüysek bu çarkı; yine aynı samimiyet ve aynı aşkla döndürelim.

Birileri geldiği, birşeyler olduğu veya olacağı için değil, hali hazırda Beşiktaşı kurda kuşa muhtaç etmemek ve meydanı boş bırakmamak için döndürelim.

Öyle ya, türküye mi aşığız türkücüye mi?

Türküler ise sevdamız, tek türkümüz Beşiktaş evelallah.

Yeni sezon forması mı? Alalım elbet. Ama arkasına Q7 değil de Ali Kuçik yazdıralım.

Statta, salonda, parkede, sokakta, meydanda, kavgada, eylemde, her yerde olalım olabildiğimizce.

Kombine mi? Alabiliyorsak alalım. Ama bir koltuğu sezon boyu kapatıp ayak ayak üstüne atarak puro içmek için değil, Beşiktaş diye haykırmak için alalım.

Hentbol formasını neden seviyoruz mesela?

O muhteşem çubuklunun kendini teslim etmek zorunda kalmadığı bir reklam olmadığı için üzerinde.

Hentbol forması alalım mesela bir sezon da.

Gösterelim be abi neyin ne olduğunu.

Bu çark böyle döner diyorlarsa bize, biz de diyelim ki:

''Eğer döndürecek olan biz isek bu çarkı, bizim istediğimiz gibi dönecek. Kısa çöp uzun çöpten hakkını alıncaya dek.''

Müşteri değil taraftarız anadın mı...

Ve yaşama dair umutlarımız, özlem duyduğumuz çocukluk çağlarımız geri dönsün be usta. Hadi getirin şuradan iki büyük taş da, kaleyi kurup gazozuna mahalle maçı yapalım.

Mahallenin afet-i devran ablasına yine en temiz duygularla bakıp yanındaki keresteye gider yapalım boyumuza bakmadan.

Top peşinde ayakkabı eskitip dizimizi kanatalım sonra.

Ve gönül aleminde alışverişimizi son barikatın raflarından yapalım. Para üstünü sakızla ödeyerek...

Daim olsun Beşiktaş ve Beşiktaşlılık, gerisi hikaye.

Var olun, var olalım hep birlikte...


1 yorum:

Ayhanlar Platform dedi ki...

Şu yazıyı okuyunca yaşadığım hayattan, dünyadan, futboldan, herşeyden soğudum...

Şu dünyanın içine edenlerden biri olan şu teknoloji iyice gelişsede bi zaman makinası yapsalar artık ve bende binip Beşiktaşın, Beşiktaş olduğu günlere gitsem...