22 Ekim 2010 Cuma

Kale'den Ötesi

Porto maçını herkes kadar heyecanla beklerken ki bu haftalar öncesiydi, hiç böyle kısır bir girdaba düşeceğini ummazdım Beşiktaş'ın. Sakatlıklardan dolayı bırakın kadro kurmayı A2 takımından futbolcuların 11'de yer alması gündemde... Tabii ki kabul edilebilir ve Beşiktaş taraftarının hep dile getirdiği "Özkaynak" düzenine geçiş için olumlu bir durum olur. Fakat iş UEFA Avrupa Ligi olunca taraftarda olur olmaz homurdanmalar olmuyor değil... Çünkü Türkiye Liginin tozunu yutmadan Avrupa'da maça çıkacak olmaları A2 takımındaki futbolcularımız açısından da bir dezavantaj konumunda... Taraftarın olası kötü sonucu bu futbolcuların üzerine yıkmamaları tek temennim. Hakan Arıkan'a verilen destek olası kötü sonuçta A2 futbolcularımıza fazlası ile verilmeli...


Porto, Beşiktaş'ın şuan alışmaya çalıştığı sistemi bir nebze uygulayabilen bir takım. Özellikle atik futbol oynamalarından dolayı patlamaya hazır bir bomba niteliğinde... Zorlu maç olacak. Porto'yu bu kadar da büyütme dediğinizi duyar gibiyken, Beşiktaş'ın da kolay bir lokma olmayacağını, en azından 2007/08 sezonundaki maçtan farklı olacağını düşünüyorum. 

Bu noktada Beşiktaş'ın kadro sıkıntısı ile beraberlik düşünebileceğini ama son çare bunun olacağını umut ediyorum. Quaresma'dan yoksun çıkmak büyük bir kayıpken, 07/08 sezonunda alınan neticenin bir fitil niteliğinde Beşiktaş'lı futbolcuları ateşleyebileceğini düşünüyorum. Uefa umutlarımızı tüketen Porto'dan her ne kadar Quaresma'nın müthiş oyunu ile olsada rövanşı alınmalı... En azından alttaki rakiplerimizin alacağı neticeleri kestirmek gerekirse beraberlikten öteye geçilmeli... Ki, liderlik olayına 3 takım katılmasın. Yahut averaj ile kısır döngü yaratılmasın... 

Tabata ile başlanacağı malumken Tabata'nın lig performansından öteye geçemeyeceğini bilerek yanlış tercihlerin kadro sıkıntısı nedeniyle mecburi tercihlere dönüşeceği kesin. Schuster'in kafasındaki planları anlamak şimdilik zor. Tabii ki o da böyle olsun istemezdi. Fakat sistemini oturtucam derken artık futbolcuların özel yaşantısından mı? yoksa idmanlarda ki kondisyon yüklemelerinden midir? bilinmez, Beşiktaş'ı revire çevirip çevirmemeyi kestirmeliydi...

Bu akşam işimizin zor olduğunu tekrar belirtirken, tribünümüzün görsel şov hazırlığında olmasıda ayrı bir heyecan katmakta... Merakla görsel şovu bekliyorum. Ve Beşiktaş taraftarı üzerine düşeni fazlasıyla yapacakken, futbolcularımızında fazlasını temenni ediyorum...

************************************************************************

Diye yazacakken dün, elektrik kesilmesi ve bilgisayarın arızalanması nedeniyle yazıyı tamamlayamadım.

Maç sonu beni düşündüren konuların başında; tribün performansı, Hakan Arıkan'ın kredisi ve Schuster'in inadı oldu...

Keza Hakan'da bu kadar ısrar edilmesi sebebiyle kredisini taraftarın büyük çoğunluğunda tüketmiş bulunmakta. Kemik kadro için bu böyle değil elbet, değişen profildeki taraftarlar için artık Hakan Arıkan Beşiktaş için düşünülemeyecek bir isim. Fakat benim için asla öyle olmadı. Birinci kalecilikten ikinci kaleciliğe terci ettirilebilir. Bu konuda Cenk ve Rüştü için olumlu düşüncelerede sahibim. Fakat özellikle Rüştü için direnen tayfayı anlamakta zorluk çekiyorum. Bence Rüştü artık Beşiktaş'a kaleci antrenörü olarak hizmet etmeli... Daha iyi alternatifleri bulabilirsek o da yapılmalı...

Sakatlıkların yakamızı bırakmaması konusunda dün ki düşüncelerimin arkasındayım. Bir an evvel bu konuda bir komite yahut ne yapılacaksa yapılmalı... Lig uzun maraton, inişler çıkışlar olacak demekle bu işler yürümüyor. İyi bir kaptan rotasını daha sezon başlamadan çizmeli... Keza Schuster'in iyi-kötü yanını tartışacak değilim. Fakat kaçırdığı bir şeyler var. İsteyipte bulamadığı bir durum mevcut Beşiktaş'ta...



Porto'nun tamamen takım olduğunu gözle gördükten sonra, Hulk gibi bir futbolcunun Portekiz'den başka bir lig'de futbol serüvenine devam etmesi aşikar. Bunun da Türkiye'de Beşiktaş'ta olmasını istemeyenin aklından şüphe etmek gerek. Diğer yandan Porto kalecisi Helton'un 2005 yılından bu yana Porto kalesini koruduğuna dikkat çekmekte yarar var diye düşünüyorum. 5 yıldır bir kalecinin değişmemesi en azından istikrar abidesi olarak göze çarpıyor. Türkiye'de Galatasaray, Beşiktaş, Fenerbahçe düşünüldüğünde kalecilerinin sürekli değişmesi takımdaki sıkıntıların başlıca sebeplerinden birtanesi olsa gerek. Özellikle Galatasaray bu sıkıntıyı 2 senedir yaşıyor. Beşiktaş'ın da bundan farkı olmamakla beraber, antrenman sakatlıkları ve topun ele çarpıp gerçekleşen sakatlıkları, kalecilerimizin fiziki durumu yahut antrenmanların ne şekilde yapıldıklarını soruşturmaya hak kazandırır nitelikte...

Hakan Arıkan'ın 2007 yılından bu yana Beşiktaş kalesini koruduğunu Helton'ın yanına iliştirmekte yarar var...

İşin kısası Beşiktaş dün 3 puan kaybetti. Fakat bunun artı yönlerine yönelip eksikleri görmezden gelmek olmaz. Beşiktaş A2 takımından alınan futbolcuların en azından Türkiye şartlarında ne şekilde A takıma aç olduklarını gördü... En azından ben gördüm. Üzerinde durulması gereken asıl mesele, Schuster hocanın sisteminin yanı sıra Beşiktaş'a ne kazandırıp ne kaybettireceğidir. Bunu yapılanma ile başaracaksa bir an evvel gençleştirme operasyonu yapılıp, A2 takımında ki cengaverler kazanılmalıdır...

Sorun Beşiktaş'ın kalesinden ötede..

20 Ekim 2010 Çarşamba

3 Maymun Medya

Basında söz konusu Beşiktaş olunca pek fazla yer almaz iyi yapılmış işler... Sürekli bir baskı vardır Beşiktaş'lının üzerinde... Çünkü bunun sebebi iyi işlerin 2 satır yazılıp, kötü gidişatta her daim üzerine gelinmesi ve neredeyse kitap yazar gibi meselelerin üzerinde durulmasıdır. Bizler taraftar olarak alıştık bu duruma. Fakat gelen neslin bu duruma ne kadar tahammül edebileceğini kestiremiyorum. Çünkü artık bir nesil Beşiktaş'ın peşinden el ile tutulur sebeplerden dolayı gidiyor... Eminim ki haklarını sonuna kadar savunacaklar abileri gibi... 



Malumunuz dün (19.10.2010) Elazığ'da Kovancılar Beşiktaş İlk Öğretim Okulu'nun açılışı yapıldı. Bu kulüp bünyesinde eğitime yapılan en somut örneklerden ilk'i hatırladığım kadarıyla. Modern şekilde donatılmış bir okul kazandırdı Beşiktaş Kulübü Türk Milli Eğitimine... Bugün spor basınında ve ulusal gazetelerde en azından ilk sayfalarından haber yapılması gereken bir olayı gerçekleştirdi Beşiktaş. Ve ben bugün gazetelerin anasayfalarında neler mi görüyorum?.. Çıplak Rus ajanları ile Sapık koleksiyonları bulunan bilmem nere memleketinin komutanını... 

Spor medyasına dönüyorum. Kopyala/Yapıştır gazetecilerimizin her transfer döneminde en azından taraftar forumlarından ayrılmayıp, buradaki dedikoduları(!) gazete manşetlerine kadar taşıdıklarına şahit olduk. Fakat iş olumlu ve eğitimsel olunca hele hele Beşiktaş söz konusu ise 3 maymunu oynuyorlar. Haber değeri taşımadığını düşündüklerinden midir bilinmez ama en azından ilk sayfada yer alacak haber niteliği taşıdığı aşikâr...

Daha önce spor gazetelerinden birtanesinin zeka eksiği fenerli taraftarların Beşiktaş armasındaki Türk Bayrağı'na yunan bayrağı monte edip açtıklarını herkesin görmesine rağmen, PAOK taraftarı yapmışcasına lanse etmesini de hatırlamak gerek. Bunun üzerine özürü yapıştırdılar ne kadar inandırıcı olmasada... Maksatları tamamen kaos ortamlarından nemalanmak olan bu gazetelerin neye hizmet ettiklerini anlamakta zorluk çekiyorum. Daha dün gerçekleşen güzel bir olayda sessiz kalmalarına bağlayacak olursak şayet, hizmet ettikleri düşünce net olarak  ortaya çıkıyor.

Beşiktaş taraftarının ne kadar sosyal sorumluluk üstlendiğini sadece "sosyal" olarak ifade eden gazeteler, iş taraftarın fikir ayrılığına düştüğü zaman kolları sıvayıp yangına körükle gidiyorlar. Taraftarların daha düne kadar Niğde'nin ilçelerinden birtanesine yardım kampanyasınıda belirtmediler. Bakın iş reklam değil burada. Eğer ki reklam etmek olacaksa bunun kesinlikle yapılmasıda gereklidir. Çünkü örnek teşkil eden davranışları medya duyurmalıdır ki, bu konuda hassaslaşalım. İş 2 saatlik reality showlar ile para toplayıp duyarlı gözükmek ile olmuyor...

Keza duyurulmalı ki bu konuda daha çok yardım toplanabilsin. Fakat bu düşünceden yoksun medyamız nedense kötü işlerde attıkları büyük puntoları bu tür kampanyalarda gösteremiyorlar... 2 satır yazıyı sosyal projelerden esirgiyorlar...

Siz böyle olmaya devam ettikçe Beşiktaş ve Büyük Beşiktaş Taraftarı bu tür kampanyalara dört kolla saldırıcak bunan eminim. Ama... Söz konusu Futbol'un güzelliklerini yansıtmak olduğunda, renkli kulüplerimizi bu işin odağı gibi göstermek olduğunda orada durup, varsa vicdan muhasebesi yapmanız gelecek Beşiktaş'lı neslin yakanıza yapışmaması için lehinize olacaktır...

Bir nesil Beşiktaş'ı Beşiktaş'lı olarak okuyor... Sıkıysa engelleyin !

17 Ekim 2010 Pazar

Sıkıntı Devam Ediyor

Nedir bu puan kayıpları diye araştırmaya kalksak sanırım tek bulacağımız nokta Beşiktaş'ın açık futbol oynamasından kaynaklandığıdır. Belki de benim görüşüm bu yönde... Maçın ilk dakikalarında tribünün istekliliği kadar futbolcularında saldırganlığı işte Beşiktaş dedirten unsurlardı. İyi başlayıp kötü bitiyor bazen masallar... 



Senaristlerin mi? yoksa yönetmenlerin mi? neden olduğu kötü yönetim yada imkansızlıklar masala orta yerinden girmeye neden oldu. Doğal olarak da başını bilmeyen kıçını göremezmiş...

Maç öncesi pek teknik/taktik olaya girmedim. Beşiktaş'ın mağlup olmasının nedenlerini sıralamak istemedim. Şimdide öyle... Fakat sakatlıkların can yakacağı aşikardı. Keza öyle de oldu. Ferrari'nin sakatlanmasıyla Schuster'in planlarının ters gitmesini izledik. Zamansız gelen sakatlıklara bir an önce çare bulunmazsa Beşiktaş A takımı ligi tamamlayamayacak gibi geliyor. 

Tabata'lı Beşiktaş'ın tahinsiz pekmez tadında olması ilerleyen zamanlarda mide yanmalarına sebep olacağını bilmeyen Schuster'in özellikle Tabata'da ısrar etmesi zaaflara zaaf ekler cinstendi. Hiç gerek yokken gördüğü 2 sarı kartlara mı veryansın etmeli bilemiyor insan. Fakat gerçek ortada ki Tabata geldiği sezona yönelik üzerine katarak elinden geleni yapıyor. Ama Beşiktaş gibi büyük takım topçusu olduğunu düşünenler eminim yanılıyorlar. Aynı noktada vasat Hilbert'in de yanlış saymadıysam yaptığı 1500 ortanın bir tanesinin (ki o da serbest vuruştan kaynaklanmıştı) hedefi bulup gol olması kendini ispatlar cinstendi... Yabancı kontenjanından dem vuran bizler kontenjanı torpil ile dolduranları dile getirmeliyiz ki gözler açılsın. 

Hakan Arıkan'ın olur olmaz hataları ile süslenmiş Beşiktaş defansının zaten sistem gereği 2 adam ile geride kalmasından dolayı yediğimiz gollere inanamıyor insan. Rakibin kontra futbol ile oynayacağını çözemiyor olmaları da futbolcuların artık, idmandan çok bu konu hakkında beyin jimnastiği yapmalarını gerektiriyor.

Fink'in sahada olması ve akabinde gelen olumsuz yorumlara karşı hayrete düşerken, bu adamın bu sezon kaç maç oynadığını düşünmeleri gerektiğini belirtmek isterim. Fink bu takımın topçusudur. Dikkat ederseniz bu kutsal forma adamın üzerinde emanet durmuyor. Farkında olamamak üzücü... Orta bölgede kuvvetli olmak Beşiktaş açısından avantajdı. Fakat az önce değindiğim kontra futboluna karşı hızlı adamların bu bölgede bulunmaları şart. Gerek Ernst'in gerekse Necip'in ortaya yüreklerini koyduklarından şüphem yok. Hata yapılabilir. Yalnız bu hatalar sık sık tekrarlanırsa sıkıntı o zaman doğar. Tıpkı Hakan Arıkan'ın bir maçının bir diğerini tutturamaması gibi. Özellikle kalecilerin böyle hatalar yapmaları doğal olarak diğer 10 arkadaşında da bir güven eksikliği yaratıyor.

İbrahim Üzülmez'in 90+3'de bile canla başla top sürüp takımı atağa kaldırmasından ders almalı bazı futbolcular. Sadece Beşiktaş değil, diğer takımların futbolcularının da imreneceği bir durum olmalı bu. Gerçekten kaptan bu konuda aldığı paranın ak süt gibi helal olmasını verdiği emekle hak ediyor...

Manisa'nın zorlu bir rakip olduğu ortaya çıkmışken Hikmet Karaman'ın ilk gol sonrası gayet sakin olup yedek kulübesini de sakinleştirmesi Beşiktaş'ın büyüklüğüne olan bir işaret gibi geldi.. Gerçekten canı gönülden tebrik etmeli Hikmet Karaman'ı... Futbolcularının işi zora sokmasına izin vermeyip birlikte kapanıp birlikte kontraya çıkmalarını gayet iyi işlemiş...

Beşiktaş 3. kez mağlup oldu 8 haftalık periyotta... Lig açısından sıkıntı doğurur elbet. Fakat Avrupa'nın vermiş olduğu yükü de göz önünde bulunduran Schuster'in bir an önce lig'e yabancı kesilmemesi gerekiyor. Futbolda bahane bitmez. Ama görünen o ki Beşiktaş'a biçilen sistem lige henüz uyum sağlayamadı. Bu sebeple üzerinde durulması gereken konuların başında sakatlıklar ve sisteme uyan futbolcular ile kadro yapısının sağlamlaştırılması şart. Oturmuş ilk 11 olmamasıda bunun başlıca sebebi. 

Spor medyasının gündeminde 2. Rijkaard vakası olarak Schuster'in gösterilmesine ramak kalmışken, rotasyonun bu noktada en büyük sebep olacağı kesin.

Önümüzde önemli bir Avrupa mücadelesi olacak. 

Şimdiden sakatlıklardan arınmış korunmuş bir Beşiktaş görmek temennisi ile...

Oluruz Oluruz

Özlemiştim...

Birlikte dışarıda bulunduğum dördü Galatasaray, biri Fenerbahçeli arkadaş grubumu ''Hadi lan maç başlıyor, bize gidelim.'' diyerek sürükledim kendimle. Maça on kala evdeydik şükürler olsun, maça beş kala da formam üzerimdeydi.

Çocukluğumda santraya on dakika kala radyoyla verdiğim savaş geldi aklıma. Maçı veren bir kanalı bulabilme heyecanıyla frekanslar arasında gezinirken, tribün efekti ve o bilindik aksanı birarada duyduğum vakit radyo da ben de rahatlıyor olurduk. Nostaljiyi, daha az imkanla daha bol huzuru hatırladım, gülümsedim. Sonra yine radyo başında hayal ettim kendimi. Spiker ''Fi-Yapı İnönü Stadı'ndan mutlu akşamlar.'' diyecekti. Uyandım, içim acıyordu çünkü.

Milli maç arası Beşiktaş'a acıktırmıştı, ancak bu maçın rahat geçileceğini düşünenlerden değildim ben de. Beklediğim gibi de oldu maalesef. ''Ben demiştim'' tavırlarında değilim, yanlış anlaşılmasın. İnönü'de Manisaspor ile oynarken mağlubiyeti aklından geçiren adamın aklından şüphe edilir, en azından maç bitene dek.

Kadro her ne kadar beklediğim gibi ise de, içimde 4-3-3'ü bozmayıp ileri ucu Yusuf-Bobo-Nihat yapacağımıza dair bir umut vardı, olmadı. Peki çıkan kadro kötü müydü? Asla. Fakat Beşiktaş'ın mecburiyetten 4-4-2 veya modifiye edilmiş hallerine döndüğü maçlarda öne atılan Beşiktaş bugün çift forvetle sahada yaklaşımı da en az Şeref Bey Stadı'nın önüne gelen Fi-Yapı kadar eğreti bence. Zira bu hataya düşen spor yorumcularının, 4-3-3'ün total futbol akımı olarak 4-4-2'den çok daha ofansif bir sistem olduğunu bilmeleri lazım. Biz taraftarız, yorumcu olan onlar nitekim.

Aklımda hep Fenerbahçe derbisinde attığı golle kalacak olan Fink'i 11'de görmek, eski bir dostu birden karşımda görmüş kadar şaşkınlıkla karışık sevinç yarattı bende. En azından orta saha direnci bakımından birşey kaybetmeyecekti takım. Direnç tamamdı, peki ya yaratıcılık? (Ki direncin de tam olmadığı ilerleyen bölümde ortaya çıktı.

Elinizde Tabata gibi ''kazı-kazan'', Vedat Baba'nın tabiriyle et mi balık mı belli olmayan bir oyuncu varsa takımın organizasyonunu, o günkü performasını önceden kestirebilmek mümkün değil. Guti, Sergen, Alex gibi oyuncular sahada olduğunda duyulan güven ve özellikle de o futbolcunun belli bir standardı her maçta, hatta sahada olduğu her dakikada yakalayabileceği izlenimi Tabata için oluşmuyor ne yazık ki. Bugün kötüydü ve takım organize olamadı. Yarın çok iyi olur, o zaman takım da coşar. Tabata'nın Beşiktaş kalibresinin altında olduğunu ben an itibarı ile söylerken sizlerden ricam, Tabata'nın iyi oynadığı bir maç sonrası ''Hadi şimdi de konuşun'' tarzı yorumlarla karşılaşmamak...

Aynı istikrarsızlığı Hakan için de sorun olarak göstermek fevkalade mümkün. Bir kalecinin akılda kalan iki maçı arasında dağlar kadar fark varsa, göstereceği performans günlük ivmeye bağlıysa Beşiktaş gibi bir takım için pek tekin bir alternatif değildir kanımca. Tabi ki tüm bunlar kapasitesinin en üst sınırlarını zorlayan insanları yuhlama hakkını bize vermez.

Avrupalıların ''fundamental'' dedikleri bu "temel bilgi kavramı" eksikliği, konu Necip ise eğer, gencecik yaşta kocaman bir artıya dönüşebiliyor. Her ne kadar yenilen ilk golün başlangıcında attığı savruk pasla tabelada 0-1 yazmasının baş aktörü olsa da, özellikle Guti ve Quaresma'nın yokluğunda izlenesi işler yapan belki de tek adamdı diyebiliriz. Tabi bu izlenesiliğin altında Necip'in Beşiktaş ocağında yetişmiş olması da yatıyor kuşkusuz. Futbolu saha içinde yaşayarak hisseden herkesin, televizyon başında izleyen gözlerden daha farklı yorumlayabileceğine inanan ben, sahadaki futbolcular arası bir kıyaslama yaptığımda oyun bilgisiyle Necip'i bu listenin başına yazarım. Kendisinin iki katı ebatında gözüken Makakula'dan fiziksel mücadele ile çaldığı top Necip'in futbol zekası ve pozisyon bilgisinin bir göstergesi olmalı.

Beşiktaş'ın puan kayıplarının en başta gelen sebebi bana göre hala deneme ve birşeyleri oturtma sürecinde bir takım olması. Bugün Fink'li ortasahanın Schuster'in Fink'e soğuk bakmakla haklı çıktığını gösterdiği bir gündü, keza gol bölgesinde özellikle son vuruşlardaki sıkıntılar, Schuster'in işaret ettiği golcü tipini hatırlattı bana. Eğer yol uzunsa, menzil uzağa konulmuşsa uçanı kaçanı vuracak bir keskin nişancı bu takımın birinci dereceden çok bilinenli denklemine çözüm olacaktır derim. Tüm bunların ışığında takımın geleceği ve sahada ortaya koyduklarından, İnönü'de 3 yediğimiz bir akşamda umutlu olmak, hafif delilik gözükse de sevindirici benim açımdan.

Buna mukabil, takımın aşması gereken sıkıntılar da azımsanmayacak kadar fazla aslında. Hatırlayanlar olacaktır, Büyükşehir Belediye maçında ortaya çıkan handikabın o maçta kaybedilen üç puandan çok, Beşiktaş'ın karşısına bundan sonra çıkacak Anadolu takımları için bir şifre, bir formül teşkil ettiğini söylemiştik. Ne yazık ki yanılmadığımızı gördük bu gece. Ancak inancım sezon sonunda da yanılmayacağımız yönünde. Bunun için zamana ve hocanın ligimizi ve koşulları öğrenmesi için sabra ihtiyaç var.

Bu sabrın, bilindik Beşiktaş taraftarının ufaktan geri dönüş sinyalleri verdiğini görmek mağlubiyetin üzüntüsünden daha büyük bir sevince doğru yöneltti beni. Hakan'a gelen ıslıkların kapalı tarafından bastırılması, gol yediğimizde dahi kimsenin istifini bozmadan bağırması, taraftarın özlediği şeyin mücadele olduğunu hatırlaması, maç sonu takımla kucaklaşması bizim için gelenektir. 3-1 geride söylenen Gündoğdu -belki taktın be hocam diyeceksiniz ama- benim için efsanedir. Tek serzenişim, "Aldırma Kartal" biraz erken bir ümit kesme izlenimi uyandırdı sanki. 3-2'yi yakaladığımızda gelen "Kartal Gol Gol Gol" ise bir çeşit "Eyvah yanlış yapmışız" reaksiyonuydu.

Gecenin benim açımdan en önemli olayı, Manisa on kişi kaldığı an durum 3-1 ve dk. 81 iken, 5 arkadaşımdan dördünün -ki hiçbiri Beşiktaşlı değil, tekrar belirteyim- "Beşiktaş bu maçı alır" demeleriydi. Ben uzun zamandır, son on dakikasına berabere girdiğimiz maçta bile "Beşiktaş bu maçı alır." dedirten bir Beşiktaş görmemiştim, özlemi layıkıyla gidermeme yeten de buydu. Maçı almamız yine sürpriz olmazdı, ortaya son vuruş beceriksizliği girmese eğer. Son 5 dakikada 5 gollük pozisyon yakalayan bir takım, mücadelesi ve akıttığı terle övgüyü olmasa bile takdiri hakeder.

* Endişe: Yukarı ile makasın giderek açılması, tek cümleyle.
* Şok: 6 maçta 18 puan beklenen periyodun henüz ilk haftasında tökezlemek.

Bunların dışında Beşiktaş yine bildiğimiz gibi. Futbolu, mücadelesi, seyir zevki ve güvenilirliği ile bu ligi sürklase edecek kaliteye rahatlıkla sahip Beşiktaş. Sadece kısa vadede kredimiz kalmadı, bu da kimbilir, belki takımı olumlu etkileyecektir.

Son olarak isteğimiz, Schuster'in artık kırıntı diyebileceğimiz son inat zerreciklerini de bir kenara atıp İnönü'ye puan almak için çıkan (tabi ki böyle çıkacaklar, biliyorum) Anadolu takımlarına da, kendisini esnerken çeken muhabirlere yaptığını yapması olacaktır, Beşiktaş'a oynattığı futbolla.

Endoplazmik retikulumlarımıza kadar işlemişsin Beşiktaş. Bir daha bu kadar uzun etme arayı, olur mu? Bu kadar özleme rağmen şayet Lig Tv doğru rakam vermiş ya da ben yanlış anlamamışsam 15 bin civarı taraftar az değil mi diyeceksiniz... Kimbilir, belki de taraftar dokundurmuştur inceden. ''Biz Şeref Bey beklerken siz Fi-Yapı dediniz. Biraz da siz bekleyin, çok da fi-fi."

Sabahı sabah ettik, Ayhan abinin dediği üzere Beşiktaş'ın yenildiği gece hastalanmış çocuk gibi başında bekleyerek. Ama artık bir an önce vites yükseltsek iyi olacak. Sami Yen görünene kadar tam gaz ileri, orada da bi Yıldız-Taksim hattı çekeriz artık.

Herşeyi geçtim de, mabette 3 yediğimiz gecenin sabahında, şampiyon olacağımızı bilerek kafayı yastığa koymak gibisi yok.

Sanırım hepimizin biraz Büyük Mustafa olmaya ihtiyacı var bu aralar.

-Hocam Beşiktaş'ın şampiyonluk şansı nedir?
-Oluruz (eşliğinde en sıcak gülümseme)

Eyvallah...