27 Şubat 2010 Cumartesi

Skora Yatmak ? #Maç Sonu

Maç öncesi herkes çıkarılan kadro karşısında tereddütlüydü. Beklenmedik bir kadro çıkartan Mustafa Denizli şanslı ki eleştirileri def etti alınan galibiyet karşısında peşinen belirtelim. Defansif ağırlıklı bir kadro ile, eski performansından uzakta olsa Kayseri deplasmanından puan almak önemli elbet... Fakat oyun anlaşını çözebilmek gerçekten beceri istiyor.

Gollerin ardından etkili atakları değerlendirememek biraz da olsa baskı yarattı benim kaanatimce futbolcularımızda... Özellikle son paslarda ki başarısızlığımız, rakip takım tarafından ani ataklara sebep oldu. Bunun çalışması antrenmanlar da eminim uygulanıyordur. Fazla derin bir analize girmeden yazıyı sonlandırmak amacım.

Gollerden sonra "yattık". İşin bütün özeti budur.

Hakem meselesine gelince; en olmadık pozisyonlarda futbolcularımıza sarı kart gösterip, kayserili futbolcuların alakalı pozisyonlarına kart göstermemesi, kötü yönetimden başka birşey değildi...

Sesini Duyan Var mı?

Şili'de meydana gelen deprem dolayısıyla siyah kol bandı ile çıktı Tello... Peki diğer futbolcular neden bantsızdı?.. diye soruyor insan doğal olarak. Nerede teknik ekip? Nerede Yöneticiler? Nerede Takım Kaptanı? Nerede Takım Ruhu? Çok zor bişey değil bunu kola sarmak. TFF'nin de bu konuda bir girişiminin olmaması gerçekten üzücü. İnsanlık adına üzücü... Kimse çıkıpta; hele ki federasyondan bir yetkili "Şili halkının üzüntüsünü paylaşıyoruz" demesin.

Ülkene, milletine, sana ve ailene geçmiş olsun Tello...

Deprem'i daha önce defalarca yaşamış bir millet olarak "bant" ile de olsa duygusal desteği vermememiz, kimse kusura bakmasın, bizim ve "yetkili"lerimizin ayıbıdır.


TSL 23. Hafta: Kayserispor - Beşiktaş JK


Kayserispor... İnönü'de ki Süleyman Hurma... Kaos. Artık Kayserispor adını duyduğumda midem bulanıyor. Malum transfer sezonu yapılan çirkinliklerden ötürü... Hatta bizi ilgilendirmese de bir futbol tutkunu olarak, Ali Turan'ın transferini de çıkmaza sokan kulüptür kendileri. "Kulüp" cümlesi içinde barındırdıkları ile açmak gerekirse, tamamen yönetimlerine gıcık'ım arkadaş... Bülent Uygun'a gıcık olduğum gibi, Tolunay Kafkas'ı beğeniyorum...

Beşiktaş'ımızın bu akşam Kayserispor ile karşılaşacağı maç, benim için beraberlikten öteye gidemiyor. Taktir edersiniz ki golü bulanda galip gelebilir. İşte böyle bir maç var bu akşam.

Teknik taktik olaylara girmiyorum. Keza ne desek faydasız. Ne deseler, kâhinimiz bildiğini okuyor. Görünen köye kılavuz olmak gibi bir şey artık Mustafa Denizli ile teknik-taktik meseleler hakkında sorular sormak...

Rakiplerin artık Uefa'da olamayışı ve tamamen lig'e asılacakları göz önünde bulundurulursa, hatta bunu bahane olarak göstermiş olursak, bırakılacak puan yada puanların, ki bundan öncede böyleydi sonrası da böyle olacak, telafisinin hiç olmayacağı kesin. Dilerim ki hakkımız ile galip geliriz...

Saldır Beşiktaşım !

24 Şubat 2010 Çarşamba

Tavsiye; Give 'em Hell, Malone

Filmler hakkında pek yorum yapmak gibi bir becerim yok. Hele ki Cineshoot 'un olduğu ortam da bu iş zaten bana düşmez :) Bir filme takılı kaldım ki, ikinci sinema filmi de geleceği için "tüh, keşke bitmeseydi" demiyorum peşinen söyleyeyim.

Bu filmi izleyeli yaklaşık bir buçuk ay oldu. Fakat sinema sitelerinde dolaşırken filmi 1 kişi dahi olsa izletebilmek için bir şey yapmayı düşündüm ve en doğrusu blog'da yer vermek oldu. Biraz mafya vari, biraz tek tabanca bir adamın maceralarını konu alıyor film. Daha doğrusu ailesi öldürüldükten sonra içki ve Malone'un kirli işlere bulaşması ile farklı bir boyut alıyor hikâye.. Kısa özeti olarak;
Ailesinin öldürülmesinden sonra kiralık katil olan Malone (Thomas Jane) Bir Teslimat Sırasında Çıkan kanlı Çatışmadan sağ kurtulur. Teslimatta ki Çantayı açar ve kendisine tuzak kuranların peşine düşer...
Zaten olay bundan sonra gelişiyor. Çanta'dan çıkana dikkat edin derim. Filmin imdb'de aldığı puan 6.2/10. Sinemalar.Com'da verilen puan 5.9/10. Puan açısından biraz vasat, vasattan gıdım üstte diyebilirsiniz ama izlemeden karar vermeyin. Ben yüksek puan alan filmler ile pek ilgilenmem. İzlerim ama sıkar nedense... Kendi açımdan değişik bir analiz :) Sinema eleştirisi olarak değil, tamamen başlıkta dediğim gibi "tavsiye ediyorum" zaman çalan filmlerden olmadığı için...

Filmden kareler ;




23 Şubat 2010 Salı

Son Kâle


Son kale programı... Genelde pek izlemem sadece maç görüntülerini yayınladıklarında izlemeyi tercih ediyorum. Dün akşam Fener-Bursa kaşılaşması sonrası bir bakayım dedim. Trt'den sonra ki adresim burası oldu. Ntvspor'a neden bakmadığımı sonradan düşündüm fakat görüntüleri görünce takıldım kaldım. Muhabbete kulak ve seyir misafiri olduğumuzdan (sanki başka hakkımız var) dinlemeye koyuldum. Hatta bu aşama da şuna da değinmek istiyorum; Yıldırım Demirören'in kongre öncesi konuk olduğu programda sürekli alt yazı da "Soru ve Görüşleriniz İçin" verdikleri bilgilendirme yazısını hiç kâle bile almadılar. Belki de görüş belirten olmadı ama bu zor bir ihtimal. Kongre öncesi Yıldırım Demirören'in konuk olduğu bir program, bırakın spor programı olmasını, sabah şekerlerine bile katılsa fax, e-mail, telefon yağmuruna tutulacağını söylememek aptallık olur. Seyirci ile iç içe program yaptıklarını sanıyorlar, yanılıyorlar... Seyircilerin görüşlerini dile getiren tek kanal bünyesinde bulundurduğu iki spor programı ile Trt1... Bu açıklamadan sonra olay şu ki;

Ekran yine üstte ki gibi bölük, bir yan da maç özeti, bir yan da Ahmet Çakar, Serhat Ulueren ve Reha Muhtar hararetli tartışıyorlar. En az 3 dk. dinledim faydalı bir cümle bulamadım kendi adıma... Saat 23:05 gibi açtığım kanalı 23:08'de sessiz mod'da izledim. O kadar laf kalabalığı var ki şu spor programlarında... Bu hararetli tartışma programın final bölümünde oldu... Görüntüler verdiğim saatte girdi yayına ve sadece özet görüntülerin tartışması 45 dakikaya yakın sürdü... Gündeme ses getiricek program olarak nitelendiriliyor Serhat Ulueren tarafından fakat ben aynı görüşte değilim... Sesi kapatıp izlemenizi tavsiye ederim. Keza yan etkileri; aşırı sinir, baş ağrısı vs. olarak bünyelere işleyebilir.

22 Şubat 2010 Pazartesi

Foto Kritik

Sivok bu sezon 2. golünü attı. Arda ise kariyerinde ilk kez Beşiktaş'a gol attı. Arda'nın gol sevincine nazire yaparcasına Sivok'un gol sonrası reklam panolarına koşması güzel bir cevaptı.

Birebir #Maç Sonu

Dün akşam oynanan karşılaşma iki takım açısından da önemliydi. Bu karşılaşmadan bana göre kârlı çıkan taraf Galatasaray oldu. Hafta içi oynadığı Uefa maçının ardından 2 gün sonra derbi maça çıkıp beraberliği kopartması, istediğini almanın resmi oldu.

Bizim cepheye dönecek olursak, ilk yarı baskın oynayan taraftık. Baskılarımızın sonucu gol getirmiş olmasa da geçen haftalarda ortaya konan futbol ile mukayese edildiğinde arpa boyu da olsa yol katedildiğini gösterdi. Nobre'nin direkten dönen kafa vuruşu ve Holosko'nun vurduğu kafa vuruşunda kaleci Leo Franco'nun iki hamlede kaptığı ve Fink'in vuruşunda Gs defansına çarpan top haricin de etkili denecek ataklarımız da oldu fakat bu ataklar kadar neticeye yaklaşan ataklar olmadı. Ekrem Dağ'ın saha da basmadık yer bırakmaması yadsınamaz. Fakat bir o kadar da çabalarının karşılığında arkadaşlarından destek alamaması da garipsenecek bir durum. Yoruldu... Dinlendirilmedi. İbrahim Üzülmez bildiğimiz hırsı ile mücadele etti. Bazılarımıza göre hırs herşey demek değil elbet. Fakat "yiğidi öldür hakkını yeme". Sadece oyunun son dakikalarına yaklaşıldığında yorgunluk belirtileri oldu İbrahim Üzülmez'de. İlk yarı da ki baskın oyunumuz zaman zaman Gs'nin kontralarına dönüştü ve Sivok ve Ferrari'nin mücadeleleri ile bertaraf edildi. Yalnız dikkatimi çeken tek şey şu ki; İbrahim Toraman'ın performansında bu maç için, düşüş gözledim. Sağ tarafta, Caner'den kaynaklanan zaafları iyi değerlendirmek istedi. Yaptığı bindirmeler bunu gösteriyor.


Beşiktaşımız'ın kondisyonel performansı geçen seneye göre epey düşüş gösteriyor. Zaman zaman futbolcular kendilerini saklıyorlar saha içerisinde. Hatta 2. yarı da oyuna dahil olan Nihat, Bobo ve Yusuf Şimşek bile kendilerini sakladılar. Kondisyoner Stefano'nun gönderilmesinde ki asıl sorun nedir bilemiyoruz. Bize karanlık bu durum. Fakat sıkı bir kondisyoner bulunmadığı taktirde (bulunduysa eğer bundan bihaberim) sıkıntının farklı boyutları sakatlık derecesine ulaşacaktır.

İkinci yarı Galatasaray'ın daha atik, Beşiktaşımızın daha kontrollü oyun sergilemesi şaşırtıcıydı tarafımdan. Çünkü ilk yarıda ki baskı 2. yarının başlarında kurulabilseydi golün gelmesi kaçınılmaz olurdu. Zaten derbilerin genel yapısında bu vardır. Herşeye rağmen ortaya konan futbol iç açıcı ama tekrar ediyorum kondisyon problemlerin başlıcaları. Problemlerin? Ki, Mustafa Denizli'nin sürekli performasın da yükselme görülen futbolcuları yedek bekletip, her maç farklı kadro sürmesi başlıca problem. Lig bitti farkında mısınız? Hâlâ oturmuş bir ilk on birimiz yok! Bence sayın Denizli tavşan, öcük-böcük ile uğraşacağına ilk onbiri oturmuş bir Beşiktaş hakkında kafa yormalı... Arada ki farkın korunduğuna değindi sayın Denizli dün akşam maç sonrası açıklamalarında... Bizi ilgilendiren taraf bu olmamalı. Hâlâ avuntu peşinde koca bir camiayı koşturması insanın gücüne gidiyor. Seneye Tamam mı? Devam mı? muhabbetinin olmadan "teşekkürler hizmetleriniz için" tercihi değerlendirilmeli şimdiden... Yeni yönetimin atacağı adım geriden gelmemeli keza... Keza geldikleri konum itibari ile son şanslarını kullanıyorlarsa...

Velhasıl derbinin galibi Beşiktaşımız olamadı maalesef. Beraberlik bir nevi "farkı korumak" olarak değerlendirilse de, sen Beşiktaş olduğunu unutmamalısın.... Unutturmamalısın.

Not: Hakemler hakkında görüşüm bellidir. Ön yargı değil asla. Fırat Aydınus'un otorite olarak iyi maç yönettiğini söyleyebilirim fakat yardımcı hakemlerin pek Fırat Aydınus'a yardımcı olamadığını da dün akşam görmüş olduk. MHK'nin bu konu da çalışma yapmasını beklemiyorum tabii ki.