29 Mart 2010 Pazartesi

Eyvallah

Çocuklar kanayan dizlerine bile ağlarlar, benim hatırladığım ilk ağlamam ise güneşli bir Ankara gününe rastlar. Alışmıştık şampiyonluğa, müptelası olmuştuk. Kahvede, sokakta, mahalle maçında Metin, Ali, Feyyaz, Rıza sesleri duymak olası bir durumdu. Hepimiz Beşiktaşlıydık mahallede, kısaca şanslı birer çocuktuk. Seneler geçti ve büyüdük, çocukluğa eyvallah...

Dördüncü kez şampiyonluğa hazırlık yaptığımız bir sabaha uyanıp, akşamına anlam veremediğimiz şekilde şampiyon olamamak çok üzmüştü beni. Şampiyon olamamak duygusunu ilk defa yaşıyordum. Neden diye sorduğumda Galatasaray dediler, 8 tane atmış, averajmış, olmazmış ama olmuş. Yine de Beşiktaş’ım sen çok yaşa demeliymişim, Beşiktaş seneye nasılsa yine şampiyonmuş. Bana Beşiktaş'ı böyle sevmeyi, böylesine umut etmeyi öğretene eyvallah...

Büyüdükçe bu çocuksu gönül koymalarımızın yerini daha bilinçli bir rekabet hali aldı doğal olarak. ‘’Değer’’ kavramının değerini anladığım için duyduğumda çok üzüldüm bir Galatasaray eski başkanının vefatına. Özhan Canaydın’ı kaybettik sözünü duyduğum anda ilk dökülen cümledir dudaklarımdan: ‘’Allah Seba başkanımıza uzun ömürler versin. Dün İnönü’de de andı ‘bizimkiler’ seni. Hakkını helal et değer kavramını gösterdiğin herkese, mekanın cennet olsun Özhan başkan. Orada bulunamadığım için zaten omuzlarıma binen yükü biraz olsun hafiflettiğiniz için de Özhan başkanı alkışlayan ellerinize sağlık büyük taraftar, demeden geçmeyelim. Özhan başkana sonsuzluğa giderken selam yollayan, büyüklüğün resmini Beşiktaş çatısı altında çizen herkese eyvallah...

Alen abi geçenlerde haklı bir serzenişte bulundu. Katılanımız katılmayanımız oldu elbette. Yeni nesil Beşiktaşlı olsun demişti abimiz. Yukarıda anlattığım bizim nesilden sonra Beşiktaşlı çocuklara hasret kalmıştı mahalleler. Artık dışarıdan gelen futbolcuların ismi yankılanıyordu sokaklarda, özkaynaktan çıkan evlatların yerine. Değişiyordu, başkalaşıyordu, Beşiktaşsızlaştırılmaya çalışılıyordu futbol. Beşiktaşlı çocukların sayısı azalmaktaydı. Biz bundan muzdarip ve kırık, ama gururluyduk. Beşiktaşlı olmak bir başkaydı ve biz bu farka mazhar olmuş şanslı insanlardık. Acısı bile farklıydı ve biz diyorduk ki; senden gelen acıya da eyvallah...

Derken vatanın iki farklı kucağından, iki farklı çocuk yüreği çıktı siyah beyaz çarpan. Elazığ depreminde kafasında sargıyla, o kutsal formayı öpen, başbakanın Fenerbahçelileştirme çabalarına Beşiktaşlı cevap veren Mikail kardeşimizle gururlanıp dolarken gözlerimiz, daha bu gururun ayak izleri bitmeden kalbimizde, bir de Mehmet’imiz çıktı Antalya’dan. Hayatı unutturan, gülmeyi unutturan hastalığına inat unutmadığı bir tek Beşiktaş kalan Mehmet. Beşiktaş’ın Mehmet’i, hiç tanıyamadığı Optik abisi gibi, son dönemlerine yetiştiği Şifo Mehmet abisi gibi o da Beşiktaş’ın Mehmet’i oluvermişti işte. Dün kaptanla birlikte ayak basarken mabedin çimlerine, ben kendi rüyamı sende gördüm Mehmet’im. Mehmet’imi verin velakin bitmez özlemim; senin gibileri gördükçe diner. Yanan yüreğimize tazyikli su oldun, soğuttun ateşimizi. Eyvallah...

Van’da öğretmenlik yapan dostum, kardeşim telefon açtı geçenlerde. Ana okulu çocuğuna göre Beşiktaş forması olup olmadığını sordu. Hayırdır dedim, anlattı durumu. Meğer Van’da da bir kardeşimiz varmış. 6 yaşındaki Kaan’ın vücudu hemoglobin üretmiyor, ailesinin tek çocuğu ve onun da kalbinde tek bir ateş, Beşiktaş. Bir forma istiyor arkasında Bobo yazan, öğretmeni siyah beyaz kravat taktığı gün ona Beşiktaş diye bağırıyor. Bir gün inşallah onu da görebiliriz 13 numaralı formasıyla, mabedin en orta yerinde. Hal böyleyken sağlamdayız güzel abim, evelallah. Ama yine de gönül ister her doğan yavrunun kartal olmasını, ona eyvallah...

Dünkü geri dönüşte de kendimden çok Mehmet’i düşündüm desem yeridir. Kudretinden sual olunmayan Beşiktaş eşeği önce kaybedip sonra buldururken bize, Mehmet’in sevince dönüşen hüznünü düşündüm en çok. Siyah beyazı yaşamaya geldiği ilk gün siyahını da beyazını da yaşadı kardeşimiz, ‘’hacı’’ olduğu bu ilk İnönü seferinde. Hal böyleyken maçı konuşmak gelmiyor insanın içinden. Söylenecek tek şey; hepsinin alın terine, emeğine sağlık. Duyulacak tek şey; ‘’saygı’’

Siyahtan beyaza ulaştığımız bir günde, Mikail’in acısını ve Mehmet’in gülüşünü getirdiğimizde bir araya dünyanın ne kadar gelip geçici olduğunu anlıyor insan, dünya üzerindeki herşeyin de. Bize kalan tatlı bir tebessümse sonunda, ne mutlu. İçinde Beşiktaş geçen hiçbir ihtimalde mutsuzluk yok, acısı bile güzel, lakin bu yolda zaman zaman bizim de kırıp üzdüğümüz olmuştur elbet. Kalemimiz zaman zaman sivrilip acıttıysa kimin kimsenin canını,o bile bilsin ki Beşiktaş içindir. Beşiktaş’ın ekmeğini yedim ben, Vedat Okyar’ın suyunu içtim. Bu satırları okuyanlar da bilsin ki hiçbir zaman hiç kimsenin canını yakmak istemedim. Bazen yüreğinize hüzün aşıladık, gözlerde yaş bıraktık belki ama kimseyi yüreğinden vurmak değildi niyetim. Yine de bir an bile kelle koltukta gezebilmişsek Beşiktaş için; bu ne doyum, bu ne haz... Bu satırları, bundan önceki satırları da, vakit ve emek harcayıp okuyan, duygulanıp duygusunu bize saklayan kim varsa hak ve emek sahibidir üzerimde, sizden helallik istemek bana helaldir.

Siyahı hüzün, beyazı sevinç yaptık ve yürüdük. Aynaya bakıp beyazların sayısı çoğalıyor diye saçlarımızda tebessüm ettik. Bizimkisi bir çeşit kader birliğiydi, bizim dünyamız farklı boyutta sevmelerin başkentiydi. Yağmurda ıslanmayı severdik, sonradan toprak kokmayı. Güneş açtığında anlardık ki, bizim gök kuşağımız bile siyah beyazdı. Biz beyaza mutlulukları yükledik.

Her hatırladığınızda bu satırları, ve teveccüh edip hatırlarsanız bu satırları yazanı, bakmayın saçlarımın katran karası olduğuna ve mutsuz sanmayın hiç.

Şakaklarım bembeyazdır benim.

Hepinize yürekten bir ‘’eyvallah’’

28 Mart 2010 Pazar

Geri Dönüşüm #Maç Sonu

Öyle bir maç ki 20 dakika'da çözüldük, 70 dakika'da işi bitirdik. Saldıran Eskişehir'e karşı bizim de karşı ataklarımız neticesinde orta alan ve defansif yönden zaaflarımız olsa da bu 3 puan çok önemliydi. Hali hazırda puan kaybeden Bursaspor ve oynanacak derbi haftası her türlü galip gelmemizin ilk amacıydı yarıştan kopmamak adına... Burada belirtmek istediğim bir şey de var elbet... Basın'ı takip ediyoruz malum, her kanal ve her yorumcunun şampiyonluk yarışında Beşiktaş'ımızı göstermemesi tarafımdan sövülen bir durum olarak ortaya çıksa da bir yönden iyi olduğunu düşünüyorum. Çünkü ne zaman Beşiktaş'ı ağızlarına alsalar saçmalamaktan başka bir şey yapamıyorlar.

Dedik ya 20 dakika'da çözüldük, hakem'i es geçmek olmaz. Böyle bir yönetim ve böyle saçma kararların alındığı nadir bir karşılaşma yönetti Halis Özkahya... Sanki keyfinin kahyası oldu buna karşılık yan hakemlerin tereddütlü bayrakları... Sanırım hakem Halis Özkahya akşamdan kalmaydı maç başladığında...

Maç öncesi hentbol takımımızın Türkiye Kupasını kazanıp İnönü'de tur atması görülmeye değerdi. Tüm olanaksızlıklara rağmen bir takım kupa kazanır mı? İşte kazanıyormuş. Gereken değerin verilmediği bir takım üstelik hentbol takımımız. Yönetimimizin otobüs tahsis edip İzmir'e gönderdiği bir takım...

Maçta gerçekten saldıran bir Beşiktaş görmek insanı çok mutlu ediyor. Buna karşı verdiğimiz pozisyonlar oldu elbet ama telafisini yaptık. Tek tek saymak gereksiz olur, ilk 11 ve sonradan dahil olan tüm oyuncularımız maçı gerçekten istedi ve puanı kaptılar. Özellikle değişikliklerde Uğur İnceman'ın girmesini "eyvah" diye karşılamış olsam da oyunu ile bu düşüncemi sildiği için ve eyvahvari çıkışım için beni utandırmasını da belirtmek isterim. Ben dün akşam gerçekten Beşiktaş'lı futbolcuların şampiyonluğa inandıklarını gördüm. Sezon sonuna kadar da böyle gideceğini düşünüyorum.

Eskişehir'e karşı zor geçiyor maçlarımız. Geçen yıl'da böyle oldu. Es-es'deki ilk maçı saymazsak, (hani Yusuf'un çalımları ile geçen maç) gerçekten büyük takımlara karşı ayrı bir maç çıkartıyor Eskişehir. Rıza hoca güzel ivme kazandırdı bu takıma... Ayrıca deplasmanda olsa Eskişehir taraftarlarının görülmeye değer bir tribünü vardı. Kendilerini takımlarına olan inançlarından dolayı tebrik etmek gerekir.

Beşiktaş inanınca zor ve imkansız diye bir şey yok. Yeter ki inancını bu takım kaybetmesin...

Kara günden Beyaz Mayıs'lara selam olsun...