İlk ziyaretine gittiğimde ilkokul çağlarında idim, ya 1'inci sınıf yada 3'üncü sınıfa gidiyordum. Hayatta örnek aldığım ve sevdiğim yegane insanlardan birtanesi olan halamın kocası götürmüştü beni, şort siyah forma beyazdı. Hep heyecanla görmek istediklerim, sadece trt 1 de görüp izlediğim, saçlarını ve yürüyüşlerine koşularına özendiğim Kartallarım karşımda idi. Nasıl bir heyecandı anlatamam. Numaralı tribünde idik. Eniştemin ısrarlarına rağmen ne bir şey yemiş, ne de içebilmiştim. İlk defa kendimi bu kadar olgun ve heyecanlı hissediyordum. O küçük aklımla ve yaşımla işte o gün dedim. Ben doğru yerdeyim. Benim evim burası. Rakip Zonguldakspor idi maçı 2-0 kazanmıştık. Ama o gün anladığım bir şey daha vardı. Beşiktaşlı için skor ikinci planda idi. Üşümüştüm hava soğuktu. Ama maç bitmese yerimden kalkmazdım. Atom karınca, sarı fırtına ve daha nicelerini izlemek gerçekten bambaşkaydı.
O günden sonra her 15 günde bir acaba eniştem bir daha götürür mü diye beklemeye başladım. Tabi beklediğim gibi olmamıştı. Radyo 1 den maçları dinliyordum. Spiker, deniz tarafındaki kale dedikçe kapıyor gözlerimi maça gittiğimde aklımda kalan enstantaneleri gözümde canlandırıp hayalini kurmaya başlıyordum. Siyah - Beyaz film gibi biraz. Yaşımda bir yandan ilerliyordu şerefli ikincilikler alıyorduk. yaşım 12-13 olduğu zamanlardı, ağabeyim benden 4 yaş büyük olduğu için elini kolunu sallaya sallaya gidiyordu maça, benim ise içimde kavrulan sevdam hadi Tarık sende git diyordu. Ama ağabeyim her seferinde senle mi uğraşacağım git başımdan derdi. Ama gitmeliydim ve kendi akranlarımızla beraber çeşitli şekillerle çabalarla, önce Taksim oradan da Dolmabahçe’ye gitmeye başladık. Şimdiki gibi biletix’ten bilet almak yok internetten falan, yada tramvaya bin Kabataş ta in oradan stada 10 dakika yürü öyle bir rahatlık yok. Şimdiki gibi sponsor bilet falan hiç yok. Bizim sponsorlarımız maça giden abilerimizin yeni açık üstündeki abi polise verme kardeşlerine ver dediklerimiz bozuk paralardı...
Hayranlıkla hep izlerdim kapalıyı, yeni açıkta kötü değildi. Ağabeyim beni her maç içeri girmiş gördüğümde yine geldi başımın belası der gibi bana bakardı. Yeni açıkta en öne kendi durduğu yere alırdı beni. Bazen öle kalabalık olurdu ki. havaya kaldırırlardı aşağı gönderirlerdi. Amigo Bülent her davula vurdukça hayranlıkla onu izler, ve arkadaşlar dışarıda arkadaşımız kaldı para toplayacağız diyenlere az önce bana sponsor olan abilerden kalmış para varsa onları verirdik tribünde. Daha 12 yaşında bana cebindeki parayı paylaşmayı öğretmişti Dolmabahçe ve Beşiktaş.
Gel zaman git zaman yetmemeye başladı yeni açık, kapalıda olmak istiyordum. O bordo yada kırmızı renge boyalı direklerin arasında olmak. Rahmetli Optik Başkan ile bir baba hindiye eşlik etmek. Dolmabahçe maestrosu ile olmak istiyordum. Lise çağlarımda başladım kapalı tribüne gitmeye. Tribüne ağabeylere saygı had safhadaydı. Şimdiki gibi youtube, kameralı telefon vs. yok tabi o zamanlar. Velhasıl saygı sevgide üst düzeyde idi. Bir çok anılarım oldu kapalı tribünde, acısı ile tatlısı ile bir çok anılarım oldu. Halende olmaya devam ediyor. İlkokul çağlarımda kendi kendime burası benim evim dediğimde halen yanılmadığımı anlıyorum. Maç günleri semte gittiğimde yada maç gittiğimde tanıdıklar ile görüşmek ağabeylik kardeşlik ilişkilerinin en güzelini yaşamayı Beşiktaş ile Dolmabahçe’de ki Mabed sayesinde öğrendim.
İki üç yıldır diyorlar yıkacağız seni, yenisini yapacağız. Neymiş endüstriyel futbolmuş, para lazımmış falanmış fistanmış. Modernize bir statmış, büyük bir gelir elde edecekmiş Beşiktaş. Çağa ayak uydurmak için bunlar lazımmış, Old Trafford benzeri bir stad inşa edilecekmiş. Benim işin bu boyutlarına aklım fazla ermez. Belki biraz eski kafalıyımdır. Belki de doğrusunu yapıyorlardır. Ben dedim ya orasına aklım fazla ermez.
Benim tek bildiğim İlkokul çağlarımda tanıştığım, 3-4 sene gidip göremesem de radyoda dinlediğim her maçta spikerle beraber görüntüsünü tasvir ettiğim, ortaokul zamanlarında aileyi karşıma alarak bin bir zorlukla ziyaretine gittiğim, ve lise çağlarımdan bu yana kısa aralıklarla da olsa ayrılmadığım kapalımı, Dolmabahçe mi, Dolmabahçe de yaşadıklarımı, ve Dolmabahçe’nin ve Şeref Beyin bana yaşattıklarını, hatıralarımı yıkmaya hiç bir dozerin veya iş makinasının ne gücü yeter ne de kudreti.
Saygılar Sevgiler
Hayatta Beşiktaş !
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder